MUSTAFA BELİR
Tüm vergi, resim ve harçlar ile idari aşamada
çözümlenemeyen uyuşmazlıklar yargı yoluyla çözümlenebilmektedir. Mükellefler,
kendilerine tarh edilen cezalara veya vergilere karşı dava açabilecekleri gibi
idare de, takdir komisyonlarının takdir etmiş olduğu matrahlara karşı istisnai
bazı durumlarda dava açabilmekte veya mükellefin açmış olduğu ve idarenin
aleyhine sonuçlanan davalara karşı (399 sıra numaralı VUK genel tebliği dışında
kalan meblağlarda Vergi daireleri, Maliye Bakanlığı'nın muvafakatini alarak)
temyiz veya itiraz yolunu kullanabilmektedir. Vergi idaresi ile mükellef
arasındaki uyuşmazlıkların çözümünde başvurulacak bir aşama olan yargı
sürecinin; kapsamı, başvuruda izlenecek yol ve vergi davalarının görülmesine
ilişkin usul bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır.
1.Giriş
Yargıya
taşınan uyuşmazlıklar, hem konunun kesin olarak karara bağlanmasını hem de
idarenin yargısal denetiminin aktif bir biçimde gerçekleştirilmesini
sağlamaktadır. Ancak buradaki yargısal denetim idarenin eylem ve işlemlerini
kısıtlayacak veya takdir yetkisini kaldıracak bir yargısal denetim değil, eylem
ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimidir. 1982 Anayasasının 125. maddesi; ‘idarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. İdarenin idare hukukundan doğan eylem ve
işlemlerine karşı idari yargıda dava açılır'' demektedir. Bu kurala ''genel görev ilkesi''
denir. 2576 Sayılı ''Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi
mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun''un 1. maddesinde
belirtildiği üzere; ''bölge
idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemeleri'' kanunla verilen
görevleri yerine getirmek üzere kurulmuş genel görevli bağımsız mahkemelerdir. İdareye karşı açılacak davalarda
başvurulacak yargı ''idari yargı'', dolayısıyla genel görevli mahkemeler de ''idare
mahkemeleridir''. Vergi işlemlerinin idari nitelikteki işlemler olması
dolayısıyla vergi davaları da bir başka genel görevli mahkeme olan ''vergi
mahkemelerinde'' görülmektedir.
2.Vergi Mahkemeleri ve Görevleri
Vergi yargısına
değinmeden önce ele alınması gereken konu ''mali yargı'' ve ''vergi yargısı'' kavramlarıdır.
Mali hukuk, devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin tüm mali konularını içine
alan geniş bir yelpazedir. Buna bağlı olarak da ''mali yargı'' kavramı tüm bu
mali konulardaki uyuşmazlığı konu almaktadır. Vergi hukuku ise, Devletin ve
diğer kamu tüzel kişilerinin zorlamaya dayalı olarak gelir elde etme
faaliyetlerini düzenleyen hukuk kurallarını[1] konu alması dolayısıyla ''mali
hukukun'' ve buna bağlı olarak ''mali yargının'' içerisinde önemli bir yere
sahiptir.
Vergi mahkemeleri,
2576 sayılı ''Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi
Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun'un'' 6. maddesinde
belirtilen ve yine aynı kanunda belirtildiği üzere diğer kanunlarla düzenlenen
işleri yapmaktadır. Buna göre Vergi Mahkemeleri;
1.
Genel
bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergilere, resim harç ve
benzeri yükümlülüklere ve bunlara bağlı ceza ve zamlara ( Gümrük ve Tekel
idarelerince alınan vergi ve diğer mali yükümler dâhil),
2.
Yukarıdaki
kuruluşlara ait olup, mali yüküm kavramı dışındaki tarifelere,
3.
Mükellefin
müracaatı üzerine yapılan emsal bedel takdirinde mükelleflerin, takdir
komisyonu kararlarına,
4.
İdarece
tereddüt edilmeyen açık ve mutlak vergi hatalarının re' sen düzeltilmesi
durumunda, kendi aleyhlerine düzeltme yapılan kimseler, yapılan düzeltmelere,
5.
6183
sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun'un uygulanmasına,
6.
Vergi
mahkemelerince verilen kararların yerine getirilmeme sebebine dayanan tazminat
ve zam işlemlerine,
İlişkin davalara bakmaktadır
Vergi
ve İdare Mahkemeleri kural olarak davalara kurul halinde bakmaktadır. Ancak
kanunda öngörüldüğü üzere 25.000,00 TL'nin altında kalan bir tutarı
ilgilendiren vergi, tam yargı ve iptal davaları tek hâkimle görülüp karara bağlanmaktadır.[2]
3.Vergi Davalarının
Kapsamı ve Süreler
Vergi mahkemesinde dava açabilmek için verginin tarh
edilmesi, cezanın kesilmesi, tadilat ve takdir komisyonları kararlarının tebliğ
edilmiş olması; tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin
yapılmış ve ödemeyi yapan tarafından verginin kesilmiş olması gerekmektedir.
İhtirazı kayıt ile verilen beyannameler hariç tutulmak üzere mükellefler, beyan
ettikleri matrahlara ve bu matrahlar üzerinden tarh edilen vergilere karşı dava
açamamaktadırlar. Ancak burada VUK 'un vergi hatalarına ait hükümleri saklı
kalmaktadır.[3]
2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun(İYUK) 7. maddesi gereği özel kanunlarda ayrı bir süre gösterilmediği
hallerde vergi davalarında dava açma süresi 30 gündür. İYUK 'un
sekizinci maddesinde genel kural olarak süreler; tebliğ, yayın veya ilan
tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlamaktadır. Tatil günleri sürelere
dâhildir. Şu kadar ki, sürenin son günü tatil gününe rastlarsa, süre tatil
gününü izleyen çalışma gününün bitimine kadar uzar. İYUK 'da yazılı sürelerin
bitmesi çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa bu süreler, ara vermenin sona
erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılır. Bu noktada özel
kanunlarda düzenlenmiş bir süre olup olmadığına bakılmalıdır. 6183 sayılı ‘Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ’da dava süreleri;
1. Haklarında ihtiyati haciz tatbik olunanlar
haczin tatbiki, gıyapta hacizlerde haczin tebliğ tarihinden itibaren,
2.
Haklarında
ihtiyati tahakkuk üzerine ihtiyati haciz tahakkuk olunanlar, ihtiyati tahakkuk
sebeplerine ve miktarına haczin tatbiki, gıyapta yapılan hacizlerde haczin
tebliğ tarihinden itibaren,
3.
Kendisine
ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği
veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi gündür.
Uzlaşma görüşmeleri sonucunda uzlaşma
sağlanamaması durumunda söz konusu uzlaşılamayan vergi ve cezaya ilişkin olarak
ilgili vergi dairesince yapılacak tarhiyata karşı, vergi ceza ihbarnamesini
takip eden otuz gün (vergi dava süresi)
içerisinde dava açılabilmektedir. Tarhiyat sonrası uzlaşma talebi sonrasında
ise uzlaşmanın talep tarihi itibariyle dava açma süresi durmaktadır.
Uzlaşma sağlanamaması durumunda hususa
ilişkin tutanağın mükellefe tebliğ tarihinden itibaren dava açma süresi tekrar
işlemeye başlar. Dava açma süresi işlemeye başladığında, dava açmak için on beş
günden fazla bir süre kalmışsa bu süre zarfında dava açılmalıdır. Ancak dava
açma süresi uzlaşma görüşmeleri sırasında bitmiş veya görüşmeler tamamlanıp da
durumun tutanakla mükellefe tebliğini takip eden tarihte on beş günden az bir
süre kalmışsa bu süre on beş gün daha uzamaktadır. Ayrıca vergi
uyuşmazlıklarında dava açma süresi, mücbir sebep ve zor durum gerekçesi ile
uzatılabilmektedir.
4.Vergi
Hatalarında Yargı Yolu
Vergi hataları sonucunda mükelleflerin
idareden hata düzeltme talebinde bulunmaları veya Maliye Bakanlığı’na şikâyet
yolu ile başvurmaları, uyuşmazlığın idari çözümü olarak açıklanmaktadır. Bu
nedenle vergi hataları konusuna kısaca değinmekte fayda bulunmaktadır.
VUK'
na göre vergi hataları; ''vergide hata'' ve ''matrahta hata'' olmak üzere iki
şekilde ortaya çıkmaktadır. Vergi Usul Kanunu'nun 116. maddesine göre; ''Vergi hatası, vergiye müteallik hesaplarda veya
vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden haksız yere fazla veya eksik vergi
istenmesi veya alınmasıdır.'' VUK 117. maddesinde matrah hataları, verginin miktarında yapılan
hatalar ve çifte vergi hatası olarak kabul edilmektedir. V.U.K.’nun 119. maddesine
göre hatalar şu yollarla ortaya çıkarılabilmektedir.
- ilgili memurun hatayı bulması veya görmesi,
- üst memurların yaptıkları incelemeler sonucunda hatanın görülmesi ile;
- hatanın teftiş sırasında tespiti ile;
- hatanın vergi incelemesi sırasında tespiti ile;
- mükellefin başvurusu ile.
Konuya ilişkin olarak yapılan düzenlemede,
hatanın mükellefçe tespiti halinde ilgili vergi dairesine mükellef tarafından
hata düzeltme talebinde bulunulabilmekte veya dava açma süresi henüz son
bulmamışsa konu yargıya taşınabilmektedir. Burada önemli olan ise vergi
dairesinin otuz gün içerisinde olumsuz cevap vermesi veya kasıtlı sukut ederek
zımnen talebi reddetmesi durumudur. Talebin açıkça veya zımnen reddi hallerinde
eğer dava süresi son bulmuşsa bu noktada 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun(İYUK) onuncu maddesi devreye girmektedir. Talebi reddedilen mükellef
ilgili madde gereği şikâyet yoluyla Maliye Bakanlığı'na başvuruda
bulunabilmektedir. Maliye Bakanlığı'nın talebi işleme aldığı tarihten itibaren
olumsuz cevap vermesi veya idari süre olan altmış gün boyunca kasıtlı susması
durumunda otuz günlük dava süresi tekrar başlamaktadır.(İYUK Madde.11) Vergi
hatalarının söz konusu olmadığı durumlarda, düzeltme ve şikâyet yoluyla açılan
davada, mahkeme işin esasına girmez ve dava usul yönünden reddedilir.[4]
5.Vergi Davalarında Ehliyet
Vergi
davalarında da her davada olduğu gibi ''davalı taraf '' gösterme zorunluluğu
bulunmaktadır. İdari yargılama usulüne göre idareye karşı açılacak davalarda
davalı muhatap kanunlarla özel bir düzenleme söz konusu değil ise tüzel
kişiliğin bizzat kendisidir. Örneğin, devlet memuru statüsü bulunan bir öğretim
üyesinin görevi ile ilgili kusurundan dolayı, öğretim üyesinin şahsına değil
üniversite aleyhine dava açılması gerekmektedir. Vergi davalarında davalı kural
olarak idare olmaktadır. Bu davaların açılabilmesi için davacının ''dava
ehliyeti'', davalının ''taraf ehliyetine'' sahip olması gerekmektedir. 5345 Sayılı
Gelir İdaresi Başkanlığının teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun'un 24.
maddesinde değinilmiş bu durum genel kurala istisna teşkil etmektedir. Aynı
kanuna ve Danıştay içtihatlarına bağlı olarak hazineyi temsil etme görevi vergi
dairesi müdürlüklerine verilmiştir.[5] Bu nedenle davalı taraf vergi dairesi olmaktadır. Her
iki şekilde de VUK 377. madde şartlarının davacı ve davalı tarafından taşınıyor
olması gerekmektedir.
6.Başvuru
ve Dilekçe Usulü
Mükelleflerin
yargıya başvurusu mahkeme başkanlığına hitaben yazılmış İYUK ‘nun 3.
maddesindeki şekil şartlarını taşıyan dilekçe ile başlar. Dilekçe ve davaya ait
eklerin kanunda belirtilen sayıda hazırlanması ve yargı makamına sunulması
gerekmektedir. Dilekçeye eklenecek eklerin tasdiki zorunluluğu bulunmamaktadır.
Mahkeme gerek gördüğünde bu belgelerin asıllarını isteyecektir. Kural olarak
her idari işlem için ayrı ayrı dava açılması gerekmektedir. (İYUK Madde. 5)
İlgili makamlara sunulan dilekçe ve ekleri, davaya ilişkin harç ve diğer
giderler tahsil edildikten sonra kayıtlara alınır ve dava bu kaydın yapıldığı
tarihte açılmış sayılmaktadır. (İYUK Madde. 6)Önemli bir husus da yanlış idari
mercie gönderilen dilekçenin, dilekçeyi alan yargı merci tarafından ilgili
mercie gönderilmesidir. Bu durum davanın açılmasına engel teşkil etmemektedir.
Dilekçenin usulüne uygun olarak hazırlanmamış olması sonrası dilekçenin otuz
gün içerisinde yenilenmesi gerekmektedir. Bu durum davanın reddi anlamına
gelmemektedir. Otuz günlük süre içerisinde dilekçe usulüne uygun olarak
düzenlenmez ise dava reddedilecektir.
7.Davanın Görülmesine İlişkin Esaslar
Vergi davaları kural olarak yazılı
yargılama usulü ile dosya üzerinden, ispat edici belgelere dayanılarak
yapılmaktadır. İdari Yargılama Usulü Kanununun 17. maddesinde belirtilen
şartlar gerçekleştiği durumlarda duruşma talebinde bulunulabilir veya hâkim
resen duruşma isteyebilmektedir. Duruşma talebi; dava dilekçesi, cevap ve savunma dilekçeleri ile yapılabilir.
Duruşma davetiyeleri duruşma tarihinden en az otuz gün önce taraflara
gönderilmektedir.
Anayasanın 73. maddesinde hükmolunan
verginin kanuniliği ilkesi gereği hâkimin karar verirken kıyas yasağı
bulunmaktadır. Çünkü vergi koyma yetkisi sadece TBMM'ye aittir. Bu vesile ile
vergi yargısı kıyas yoluyla kanun koyucu gibi hareket etmekten alıkoyulmaktadır.
Birincil amacı kamu düzeni sağlamak olan
vergi yargısı davalarda re' sen araştırmayı ilke edinmiştir. Bu nedenle
Danıştay ile idare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her
çeşit incelemeleri kendiliklerinden yaparlar. Mahkemeler belirlenen süre içinde
lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini
taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların,
ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması
halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilmektedir. (İYUK Madde.
20)
Vergi davalarında genel kural dava açılmasının tahsil
işlemini durdurduğu yönündedir. Ancak belli durumlarda dava tahsil işlemini
durdurmamakta ve ilgilinin yürütmeyi durdurma isteminde bulunması
gerekmektedir. Konu, İdari Yargılama Usulü Kanununun 27. Maddesinde; ''Danıştay veya idari
mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız
zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının
birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya
savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına
karar verebilirler. Yürütme, idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabilir.
Verilecek yürütmenin durdurulması kararında telafisi güç veya imkânsız
zararların neler olduğunun belirtilmesi zorunludur. Yürütmenin durdurulması
kararları teminat karşılığı verilir, ancak durumun gereklerine göre teminat
aranmayabilir. Yürütmenin durdurulması istemleri hakkında verilen kararlar;
aynı kanunun ilgili fıkrasında belirtilen mahkemelere kararın tebliğini izleyen
günden itibaren yedi gün içinde bir defaya mahsus olmak üzere itiraz
edilebilir. İtiraz edilen merciler, dosyanın kendisine gelişinden itibaren yedi
gün içinde karar vermek zorundadır. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.
Yürütmenin durdurulması kararı verilen dava dosyaları öncelikle incelenir ve
karara bağlanır. Yürütmenin durdurulmasına dair verilen kararlar on beş gün
içinde yazılır ve imzalanır. Aynı sebeplere dayanılarak ikinci kez yürütmenin
durdurulması isteminde bulunulamaz. Dava dilekçesi ve eklerinden yürütmenin
durdurulması isteminin yerinde olmadığı anlaşılırsa, davalı idarenin savunması
alınmaksızın istem reddedilebilir. Vergi mahkemelerinde, vergi
uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, tarh edilen vergi, resim ve
harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu
edilen bölümünün tahsil işlemlerini durdurur. Ancak, 26 ncı maddenin 3 üncü fıkrasına
göre işlemden kaldırılan vergi davası dosyalarında tahsil işlemi devam eder. Bu
şekilde işlemden kaldırılan dosyanın yeniden işleme konulması ile ihtirazı
kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan işlemlerle tahsilat işlemlerinden
dolayı açılan davalar, tahsil işlemini durdurmaz. Bunlar hakkında yürütmenin
durdurulması istenebilir '' şeklindedir.
Bir davada, davayı sonuçlandıracak
iddiaları ispat aracı delildir. Kuşkusuz dosya üzerinden gerçekleştirilecek bir
yargılamada somut delil önem arz etmektedir. Medeni yargılama usulünde birtakım
delil sınırlaması getirilmiş olmasına karşın ceza hukukunda ''sınırsız delil''
diğer bir deyişle ''delil serbestisi '' söz konusudur.[6] Vergi Usul Kanunu'nun 3.
maddesinin ilgili fıkrasında vergi davalarında ispat yükü ve delil konusunda şu
şekilde açıklama getirilmiştir; ''İspat: Vergilendirmede vergiyi doğuran
olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır. Vergiyi doğuran
olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü
delille ispatlanabilir. Şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve
açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz.
İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal
ve mutat olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia
eden tarafa aittir''
Maddenin lafzından anlaşılan odur ki,
vergiler ve vergi cezaları açısından ispat yükü olağanı iddia edene değil, olağanüstü
durumu iddia edene aittir. Normal ve mutat durumu iddia eden bunu ispatla
mükellef değildir ve ispat yükünden kurtulmaktadır.[7] Ayrıca delil serbestisi
söz konusudur. Ancak ''yemin'' ve vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık
bulunmayan ''şahit'' ifadesi delil serbestîsinin dışında tutulmuştur.
Bu bilgiler ışığında; defter, belge özel
sözleşmeler, beyannameler, vergiyi doğuran olayla ilgisi açık bulunan şahit
beyanları, bilirkişi görüşleri, keşif, idarece düzenlenen tutanaklar, karineler
vergi yargılamasında ispat edici delil niteliği taşımaktadır.[8]
8.Vergi Mahkemesi Kararlarına Karşı Kanun Yolları
Yanlış olduğu iddia edilen mahkeme
kararının yeniden incelenmesi ve değiştirilmesi amacıyla davanın taraflarına
tanınan başvuru yollarına ''kanun yolları'' adı verilmektedir. Kanun yolları
''olağan '' ve ''olağanüstü'' olmak üzere ikiye ayrılır.
8.1. Olağan Kanun
Yolları
Davaya taraf olan idare, mükellef ya da
sorumlunun vergi mahkemesinin nihai kararının yanlış olduğu iddiası ile kararın
kesinleşmesini önleyerek ''itiraz'' , ''temyiz'' veya ''karar düzeltme '' ile
ikinci derece mahkemelerine başvuruda bulunması olağan kanun yolarıdır.
8.1.1. İtiraz
Vergi mahkemelerinin tek hâkimle vermiş
olduğu nihai kararlara karşı itiraz başvurusu, vergi mahkemesinin yargı
çevresindeki '' Bölge İdare Mahkemesine '', mahkemenin kararının tebliğ
tarihini izleyen otuz gün çerisinde yapılır. İtiraz, Bölge İdare Mahkemesine
hitaben yazılmış dilekçe ile yapılır. Bölge idare mahkemesi evrak üzerinde
yaptığı inceleme sonunda, maddi vakıalar hakkında edinilen bilgiyi yeter
görürse veya itiraz sadece hukuki noktalara ilişkin ise veya itiraz olunan
karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise işin esası hakkında
karar verir. Aksi halde gerekli inceleme ve tahkikatı kendisi yaparak esas
hakkında yeniden karar verir. Ancak, ilk inceleme üzerine verilen kararlara
karşı yapılan itirazı haklı bulduğu veya davaya görevsiz hâkim tarafından
bakılmış olması hallerinde kararı bozmakla birlikte dosyayı geri gönderir,
bölge idare mahkemesinin bu kararları kesindir ve temyiz yoluna başvurulamaz.
İtiraza konu edilen kararı veren ya da karara katılan hâkim, aynı davanın
itiraz yoluyla bölge idare mahkemesince incelenmesinde bulunamaz. (İYUK Madde.
45)
8.1.2. Temyiz
Vergi mahkemelerinin kurul halinde vermiş
olduğu kararlara karşı temyiz yoluyla Danıştay' a başvurulur. Temyiz süresi de
itiraz süresinde olduğu gibi vergi mahkemesinin nihai kararının taraflara
tebliğini izleyen otuz gündür. İtiraz konusunda değindiğimiz üzere itiraz
yoluyla başvuruda bulunulmuş davalara karşı temyiz yoluna başvurulamamaktadır.
Temyiz istemleri Danıştay Başkanlığına
hitaben yazılmış İYUK 'nun üçüncü maddesindeki şekil şartlarını taşıyan dilekçeler
ile yapılır. Dilekçeler bu şekil şartlarına uygun düzenlenmemiş ise
eksikliklerin on beş gün içinde tamamlatılması hususu, kararı veren Danıştay
veya mahkemece ilgiliye tebliğ olunur. Bu sürede eksiklikler tamamlanmazsa
temyiz isteminde bulunulmamış sayılmasına Danıştay veya mahkemece karar
verilir. Temyiz dilekçeleri, ilgisine göre kararı veren mahkemeye, Danıştay’a
verilir ve kararı veren mahkeme veya Danıştay’ca karşı tarafa tebliğ edilir.
Karşı taraf tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde cevap verebilir. Cevap
veren, kararı süresinde temyiz etmemiş olsa bile düzenleyeceği dilekçesinde,
temyiz isteminde bulunabilir. Bu takdirde bu dilekçeler temyiz dilekçesi yerine
geçer. Temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamının ödenmemiş
olması halinde kararı veren; mahkeme veya Danıştay daire başkanı tarafından
verilecek on beş günlük süre içerisinde tamamlanması, aksi halde temyizden
vazgeçilmiş sayılacağı hususu temyiz edene yazılı olarak bildirilir. Verilen
süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme, ilk derece
mahkemesi olarak davaya bakan Danıştay dairesi, kararın temyiz edilmemiş
sayılmasına karar verir. Temyizin kanuni süre geçtikten sonra yapılması halinde
de kararı veren mahkeme, ilk derece mahkemesi olarak davaya bakan Danıştay dava
dairesi, temyiz isteminin reddine karar verir. Mahkemenin veya Danıştay
dairesinin bu kararları ile İYUK 48. maddenin 2. fıkrasında belirtilen temyiz
isteminde bulunulmamış sayılmasına ilişkin kararlarına karşı, tebliğ tarihini izleyen
günden itibaren yedi gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. (İYUK Madde. 48)
Temyiz incelemesi sonunda Danıştay; görev ve yetki
dışında bir işe bakılmış olması, hukuka aykırı karar verilmesi ve usul
hükümlerine uyulmamış olunması sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozar veya
karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise kararın düzeltilerek
onanmasına karar verebilir. Bunun dışında ilk derece mahkemesinin kararına
katılıyor ise kararı onar. Kararın bozulması halinde dosya, Danıştay’ca kararı
veren mahkemeye gönderilir. Mahkeme, dosyayı diğer öncelikli işlere nazaran
daha öncelikle inceler ve varsa gerekli tahkik işlemlerini tamamlayarak yeniden
karar verir. Mahkeme bozmaya uymayarak eski kararında ısrar edebilir. Israr
kararının ilgili tarafından temyizi halinde, dava, konusuna göre Danıştay İdari
veya Vergi Dava Daireleri Kurulunca incelenir. Danıştay’ın ilgili dava
dairesinin kararı uygun görülürse mahkemenin kararı bozulur; aksi halde onanır.
Vergi Dava Daireleri Kurulu kararlarına uyulması zorunludur. Kararların kısmen
onaylanması ve kısmen bozulması hallerinde kesinleşen kısım Danıştay kararında
belirtilir. (İYUK Madde. 49) Daha önce de
belirtmiş olduğumuz üzere üçüncü, dördüncü, yedinci ve dokuzuncu dava daireleri
vergi davalarına bakmaktadır. Bu dava dairelerinin üyelerinin oluşturduğu
kurula '' Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu '' adı verilmektedir.
8.1.3. Karar
Düzeltme (Tashih-i Karar)
Danıştay'ın temyiz üzerine veya bölge
idare mahkemesinin itiraz üzerine vermiş olduğu kararlardan sonra, kararın
esasına etkisi olan iddia ve itirazların, kararda
karşılanmamış olması, bir kararda birbirine aykırı hükümler bulunması, kararın
usul ve kanuna aykırı bulunması ve hükmün esasını etkileyen belgelerde hile ve
sahtekârlığın ortaya çıkmış olması hallerinde, bir defaya mahsus olmak üzere ve
kararın tebliğini izleyen on beş gün içinde ''karar düzeltme'' talebinde
bulunulabilmektedir. Burada amaç, yargılamayı yapan üst mahkemenin kararını
tekrar gözden geçirmesini sağlamak ve kaçırdığı bir ayrıntı olabileceğini
hatırlatmaktır. Böylelikle herhangi bir suretle verilmiş hatalı karar tekrar
yargısal süzgeçten geçirilmiş olmaktadır. (İYUK Madde. 54)
Karar düzeltme sonucunda verilen karar ne
yönde olursa olsun karara karşı herhangi bir kanun yoluna gidilemez ve düzeltme
kararına karşı tekrar düzeltme isteminde bulunulamaz.
8.2. Olağanüstü
Kanun Yolları
Olağanüstü kanun yoları, ''kanun yararına bozma'' ve ''yargılamanın
yenilenmesi'' halleridir. Bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi
mahkemelerince ve Danıştay’ca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz
incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından
yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenler, ilgili bakanlıkların
göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına
temyiz olunabilir. Temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde karar, kanun
yararına bozulur.(İYUK Madde. 51) Kanunda sınırlandırılmış bir şekilde sayılmış
olan sebeplere dayanılarak esas hükmün kaldırılması ve yargılamanın
yenilenmesi, davanın yeniden incelenmesi ve kararın hukuka uygun hale
getirilmesini sağlayan kanun yoluna yargılamanın yenilenmesi denir. Olağanüstü
kanun yolları istisnai durumları ifade etmektedir.
9. Sonuç
Vergi uyuşmazlıkları
idari ve kazai olarak çözümlenebilmektedir. İdari aşamada çözümlenemeyen veya
idari çözümlere başvurulmadan yargıya taşınan uyuşmazlıklar yukarıda yaptığımız
açıklamalar ışığında nihai olarak çözüme kavuşmaktadır. İdare tarafından tarh ve tahakkuk edilen
vergi ve cezaların iptaline ilişkin açılan veya idarenin belli durumlarda
takdir komisyonu kararlarına karşı açacağı davalar ile işletilen yargı süreci
hedeflenen hukukun üstünlüğünü pekiştirerek mükellef nezdinde topluma güven
vermek ve her alanda adaleti sağlamaktır.
[2]
2576 Sayılı Bölge İdare
Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri
Hakkında Kanun, Madde.7
[4] KIZILOT,
KIZILOT, age,.S.378
[5]Gürsel KAPLAN, ‘Danıştay Kararları ve
İlgili Özel Düzenlemeler Çerçevesinde İdari Yargıda Ehliyet ve Husumet'',2011
[7] Prof. Dr. Doğan ŞENYÜZ,
Vergi Ceza Hukuku,S.375
[8] ŞENYÜZ,
age.,S.377
Bu Makale Nisan 2014 Tarihinde Lebib Yalkın Mevzuat Dergisinde Yayınlanmıştır.
Bu Makale Nisan 2014 Tarihinde Lebib Yalkın Mevzuat Dergisinde Yayınlanmıştır.